Adaptasyonun insana ait en değerli, hatta hayati mekanizmalardan
biri olduğunu hiç düşündünüz mü? Adaptasyon mekanizması sayesinde
fiziksel ve psikolojik bünyemiz adeta bir bilgisayar programı gibi an be
an kendini günceller, her gün yeni dünyaya göre yeniden doğar.
Yenilenmek güzeldir (bu da bir reklam sloganı olur belki) ama bunu da
dış dünyayı referans alarak yapabilmek, zamana ayak uydurabilmek
büyüleyici bir mekanizmadır.
İnsanoğlu dış dünyaya ayak uydurabilmek için bitmez bir
döngü içinde sürekli kendini yeniler. Aksi takdirde ufacık bir tepeye
bile çıksanız yaşadığınız oksijen eksikliği size bitmez tükenmez nefes
darlığı verirdi. Ya da koştuğunuz zaman kalbinizin hücrelerinizin talep
ettiği daha fazla oksijen için “üzgünüz, bugünlük pompalama kredinizi
tükettiniz” tabelası asması, oksijen eksikliğinden düşüp bayılmanıza
neden olurdu. Ya da gözleriniz karanlıktan ışığa geçtiği ilk 1-2
saniyedeki kamaşmayı, tekrar karanlığa girene kadar yaşardı. Ya da
güneşi her dakika farklı açıyla görüyor olmanız, sizin her dakikaya göre
bünyenize ayar çekmenizi sağlar. Ve bu olmasaydı her dakika şaşkınlık
ve algılama zorluğu içinde kıvranıp duracaktınız. Bunu en iyi güneşin
batmakta olduğu dakikalarda bu hassas ayar mekanizmasını kapatıp uykuya
dalarsanız anlarsınız. Aydınlıkta yatıp karanlıkta kalkınca zihniniz
yeni durumu (güneşin siz uykudaykenki konumunu algılayamadığınız için)
ayar yapamaz ve mini bir iç kaos yaşarsınız. “Jet Lag” dediğimiz
rahatsızlığı yaşayanlar ne demek istediğimizi muhtemelen daha iyi
anlıyorlar. Eğer bindiğiniz uçak dikey (kuzeyden güneye) değil
de yatay bir uçuş (batıdan doğuya) yörüngesinde ise indikten sonra zaman
algınızın vay haline! Sizin otomatik ayar mekanizmanızı zorlayan bir
denklemle karşı karşıyasınızdır. Ve uçuş zamanınızın uzunluğuna göre
zihninizin bu denklemi çözmesi 3 gün bile sürebilir.
Adaptasyonyonun İdeolojik Yorumu
Darwin de aslında bu adaptasyon sürecinin büyüsünden
fena halde etkilenmiştir. Ancak büyü sanırım başını döndürmüştür ki bu
sürecin ideolojik tandanslı zorlama bir yorumu olarak “sıfırdan bugüne
evrim!” i paketleyip günün ideolojisine servis etmiştir. Ama dönüp
bizzat kendisinin bile yorumlarına baksanız adaptasyonla-evrim
arasındaki uçurumu aşamadığını görürsünüz. (İlgilenenler için bkz:
Darwin’in “göz” bahsi)
Ellerinizin uğraştığınız işin sertliğine göre nasırlaşması,
derinizin güneş altında kalma süresine bağlı olarak karararak kendini
korumaya alması, kas gücüne gösterdiğiniz ihtiyaç oranına göre
kaslarınızın güçlenmesi adaptasyon adındaki ilahi hediyenin
izdüşümlerine dair gayet sıradan lakin mucizevi örneklerdir.
Psikolojik Adaptasyonlar
Bunlar fiziksel
dünyamızın adaptasyon solukları. Ancak “adaptasyon”u kullanan sadece o
değildir. Psikolojik dünyamız adaptasyon sayesinde en az fiziksel hayat
akışımız kadar yerinde ve stratejik adımlar atmaktadır. Yeni bir duygu
durumuna alışmayı sağlayan bu mekanizmadır. Bir hadiste “sabır musibetin
ilk tosladığı anda gösterilendir, sonrası alışmadır.” tespitinde
“alışma” kavramının işaret ettiği nokta da tam olarak adaptasyonun
mekaniğiyle ilgilidir. Söz sahibinin, duygusal metabolizmamızın her şeye
uyum gösterebilme yeteneğine işaret ettiği aşikardır. Nietzsche’nin
“beni öldürmeyen her şey beni güçlendirir” ifadesinin beslendiği kaynak
da yine adaptasyon dediğimiz büyülü süreçtedir.
Evet bünyemiz bir duygusal travma karşısında, travmanın
şiddeti ne olursa olsun şoku atlatır atlatmaz, adaptasyon düğmesine
basar. Ve bu düğme adım adım sizi “normal”e taşır. Psikoloji
literatüründe “post travmatik stres bozukluğu” olarak isimlendirilen ve
bir acı sonrasında yeni duruma adapte olana kadarki şok süresini ifade
eden süreç bir hastalık sürecidir. Adaptasyonun örselendiği, algının
kapandığı psikolojik bir rahatsızlıktır. Deprem sonrasında olayın
şokuyla kameralara gülümseyerek ortalarda dolaşan depremzedelerin durumu
buna örnektir. Aslında konuya en iyi metafor “adap-tör”den gelecektir.
Cep telefonumuzu şarj olması için taktığımız adaptörün görevi yüksek
voltajdaki şehir elektriğini telefonunuzun algılayabileceği frekansa
indirmektir. Eğer adaptörsüz olarak basit bir ara kabloyla telefonunuzu
fişe takarsanız telefonunuzun yüksek voltajı kaldıramayacak ve
bozulacaktır.
İşte bu yüzden yüksek frekanslı acılardan sonra adaptörlük
görevini üstlenecek “yas süreci” ihtiyaç duyulan ve adaptasyonun
fitilini yakan “gerekli” bir süreç olarak tanımlanır. Bu nedenle bir
arkadaşınızı teselli etmek istiyorsanız ona umut pompalamak yerine yeni
durumun avantajlarını ortaya döken ve adaptasyonun zorluğunu hafifleten
teselli hapları vermeniz daha işlevsel olacaktır. Yine Nietzsche’nin
“umut bütün kötülüklerin anasıdır” yorumu da bundan kaynaklanmaktadır.
Umut bir türlü fırsat vermez ki yeni duruma göre -beyniniz duygusal
tansiyonunuzu ayarlasın. Umut hep geçmişe takılmanızı, bir beklentiye
girmenizi, adaptasyonun bünyenize karışmasını engelleyen adeta uzun
vadeli bir zehirdir. (Buradaki umut’un kastedilen anlamı; hayallerine
takılıp akmayı engelleyen hastalıklı versiyonuyla ilgilidir. Yoksa bir
taraftan bakışını olaylara göre realize edip tepkilerini yeni duruma
göre uyarlarken, bir taraftan da gelecek kurgusu içinde umutlarına
bileylenmek bir hastalık değil, yetenektir.)
Adaptasyonun Suistimali
Tabii her sihirli değnek gibi adaptasyonun da kullanıcı
hataları söz konusudur Örneğin yapılması gereken bir işi ilk 1-2 defa
ertelediğiniz zaman bir noktadan sonra iş beyninizde çok istenip de bir
türlü yapılamayanlar dosyasına kaldırılır. çünkü bünyeniz o işi artık
öyle abullenmiş ve onun bu haline (sürekli yapılmak istenmiş ama
yapılmamış) “adapte” olmuştur. Dolayısıyla işi yapmak konusundaki
motivasyonunuz zamanla artsa da eyleme geçme kabiliyetiniz -ilginç bir
tezatla- gittikçe düşecektir. Beyniniz sizi eyleme geçemez olarak kabul
etmiş ve siz de bu etiketi farkında bile olmadan kabul etmişsinizdir
Örneğin hayatınızda bir yerlere üst üste birkaç defa geç kalırsanız kısa
zamanda psikolojik bünyeniz buna da adapte olur ve siz artık her yere
geç kalan bir adam statüsüne erersiniz. Veya sigara. Siz aslında
sigaranın dumanına bağımlı değil, sigaralı hayata adapte olmuşsunuzdur
ve asıl sorun budur. Hatta ilginçtir sigaranın zararlarıyla ilgili
haberlere de adapte olmuşsanız eğer, bu konuda da haber işlemez bir
duyarsızlık sahibi olmanız akla hiç de uzak bir ihtimal değildir.