Gençlik ve Karbon Kâğıdı!


    “Özgürlük” yeni çağda gençlikle ilgili cümlelerin içinde kendine kolaylıkla yer bulan, reklamlardan atılan sloganlara kadar ağızlardan düşmeyen adeta gençliğin logosu haline gelmiş sembol hayal! Buna karşın ne ilginç bir tezattır ki gençlerimiz geniş bir bahçe içinde aynı odaya zorla tıkılmış gibi, birbirlerinin soludukları havayı soluyorlar. Hatta bu geniş özgürlük alanına rağmen hiçbir yaş döneminin bireyleri gençlik dönemindekiler kadar birbirine benzemiyor demek muhtemelen büyük bir iddia olmayacaktır. Kimbilir şu anki gençlik “birbirine benzeme” konusundaki benzersiz (!) üstünlüğüyle diğer çağların gençliğiyle yarışıyor bile olabilir.

Ortak Kültür mü, Ortak Hayat mı?

    Ortak kültür; kendisinden beslendiğiniz bir renk olarak kaldığı sürece elbette bir gerekliliktir. Ancak bu beslenme tek tip beslenmeye, bir belirlemeye, hatta hükmetmeye başladığı andan itibaren gereklilikten çok bir “sorun” halini alacaktır.

    Sanayi devrimi sonrası ufalan aile yapıları ve değişen ilişki tarzları gençleri kendi içine doğru itti. Bir değer bunalımı ve ilişki zafiyeti zinciri gençlerin ruhunu adeta teslim aldı. Neredeyse bütün nesli kapsayan umumi bir özgüvensizlik hastalığına yakalanan gençlik bu boşluğu doldurmak için suni bir merhem de keşfetti: Popülarite. Genç kendi kendine dedi ki; toplum tarafından kabul gördüğüm, popüler olduğum sürece “varım” demektir. Bütün bir gençliğin aynı anda bu formatta düşündüğünü bir hayal edin. Neye benzendiğinden çok benzeme çabasının amaç olduğu bir eğreti duruş. Gençliğin bu palyatif yaşam felsefesi de onun aile hayatından sokaktaki yürüyüşüne, tatil hayallerinden izlemek istediği kanala kadar arada karbon kâğıdı varmış gibi birbirinin aynı yaşam tarzını doğurdu. Toplumun kendisine diktiği bu elbiseyi giyen genç, kendi arkadaş çevresinde elbisesinin üzerine oturmasından çok popülerlik kriterlerini yakalaması ölçüsünde kabul gördü. Bu da “ben buyum” yerine “ben oyum” demeyi tercih eden türev bir gençlik meydana getirdi.

    Gençler TV’lerde, gazete ve dergilerde, “best seller” raflarında ambalajlanmış standart gençlik modelini derinlemesine içine çekti. Bu konudaki motivasyonu o derece yüksekti ki, ambalajlanmış elbisenin içindekinin kendisi olup olmadığını bile uzun süre fark edemedi. Ta ki karar verme, kişiliğe dayanan seçimler yapmak zorunda kalma, irade kullanma gibi ihtiyaçlar belirene kadar. İşte o zaman; genç kendini yoğun bir kararsızlık, ne istediğini bilememe krizlerinin içinde buldu...

    Aslında bu konuda kimseyi suçlamamak gerekir; ancak tüketim kültürünün bu tek tip gençliğe çanak tuttuğunu; istekleri, hedefleri, hayalleri, tarzı bir olan bir gençliği çok sevdiğini belirtmeden geçemeyiz. Kişilerin farklı farklı ilgi alanlarına göre farklı farklı üretimlere mecbur kalmaktansa, belli ilgi alanında istif olmuş gençlere sadece aynı şeyi vermek, tabii ki daha kolay ve daha kazançlıydı. Bu nedenle gençlik için fast food yemek tarzının, best seller okuma kültürünün, kafe-bar eğlence şeklinin standardı haline geldi. Bu da bir kısırdöngü şeklinde tüketim pazarının stratejistlerinin markaları farklı da olsa birbirine benzer şeyler üretmeleri sonucunu doğurdu. üstelik bu üretilenler de birbirine o kadar benzedi ki seyredilen filmlerin kareleri birbirine kolayca kopyalanıp yapıştırılabilir, romanlar birbirinin içine karışabilir, şarkılar 3-5 notasını başka şarkıdan ödünç alabilir oldu ve bütün bunlar gençler için fark bile edilemez oldu. çünkü zaten her şey birbirinin aynı değil miydi?

    En ilginç ironi ise genç neyi isteyeceğini, hatta bu istediğinin “özgürlük” olması gerektiğini de özgürlük naraları içindeki yine başkalarından (pazarlama dehalarından) öğrendi.

29 Milyon Genç…

    İnsan beyninde yaklaşık 100 trilyon snaps bulunur. Her snaptik bağlantı sizi farklı bir karara götürebilen zıplama taşlarıdır. Die’nin araştırmasına göre 2005 yılı itibarıyla 22 yaş altı nüfus 29 milyondur. Bu biyolojik ve sosyolojik altyapıya karşın; 1 adet TV, 8-10 tane kanal, 40-50 best seller, 10-15 basılı mecmua eşittir ortalamaları, ne istedikleri matematik denklemi kadar kolay hesaplanabilen bir gençlik. Ve bütün snaptik bağlantıları aynı yolu kullanan milyonlarca kopya genç.

    Sonuçta; 1 gün bile sabahtan akşama kendi olamayan benlikler, aynılıklar, ezberlenmiş hayatlar, ezberlenmiş hedefler, varılan hedefler, mutluyumculuklar oynamalar ve bütün bunlarda bir “tuhaflık” görmemeler... Bu durumun değişmesi için bütün popülarite kriterlerini bir kenara koyarak aynalanmayı dışarıya değil içeriden aldığı referans kaynaklarına göre yapan, bunun için de özgüveni tam bir birey olmak gerekir. Ki bu da bir başka yazının konusu olacaktır.

    Ergenlerin kendi aralarında en çok neyi konuştukları üzerine yapılan aşağıdaki araştırma; kızların büyük çoğunlukta kendi aralarında “aşk”ı konuşurken erkeklerin “spor”u daha büyük bir yüzdeyle konuştuğunu göstermektedir. Bu tablonun gösterdiği en çarpıcı sonuç ise konuşulan konular başlığı altındaki “diğer” seçeneğinin şaşırılacak kadar mütavazı (!) kalması.


Tüm Makaleler