Günümüzün insanı kronik bir diyet içinde! Peki neden? Sağlıklı yaşam çırpınışları aslında sağlıksız bir yaşamın tabelaları mı? Verdiğimiz sipariş sonrası “ama neden?” der gibi bakan gözleri “ya canım istemiyor”la geçiştirirken ya da “kendini seven ve kendine bakan insan” kategorisinde kendimizi izaha yeltenirken örtmek istediğimiz gizli amaç ne? Kendini sevmeye de bakmaya da itirazımız elbette söz konusu bile olamaz. Ama bir şartla; bu gerçekse!
Yoksa verdiğimiz siparişler, sürekli daha iyisini aradığımız diyet yöntemleri, seçtiğimiz diyete başlamak için beklenen pazartesiler, kozmetikçi dükkanında döktüğümüz saatlerin ve zorladığımız kart limitlerinin evdeki ayna karşısında sürüp gitmesi, deneyip çıkarmalar,
çıkarıp kararsız kalmalar, kararıp bunalmalar iyice hıfzettiğimiz bir tür ‘değer’lenme anlayışının hayatımızdaki satır satır izdüşümleri mi? TV’lerde, magazin haberlerinde istemeye istemeye burun kıvırarak seyrettiğimiz “anlayış” bizi takip ederek aynada karşımıza mı çıkıyor yoksa? Postmodern toplumun “güzel olmalısın!” despotizmini varlığımızın kabul görmesi için atlanması gereken bir çıta mı yaptık yoksa?
Sosyal Ayna
Toplumlar hep belli birtakım değerlerin ve anlayışların etrafında örgülenir. Bu her dönem değişen onun sosyolojik portresiyle ilgili bir durumdur. Ve her sosyolojik portre psikolojik dinamiklerden hız alır. Toplum psikolojisi dedikleri şey bu bireysel psikolojik yapıların konsensüs noktaları olarak ortaya çıkar. Ve asıl ilginç olan nokta; bireylerin toplamı olarak ortaya çıktıktan sonra tekrar döner bireyin psikolojik yapısını etkiler hale gelir. Yani sosyolojik portreler toplumların psikolojik ruh hallerinin bir sonucu olduğu gibi, bir noktadan sonra da sebebi olur. Hepimiz kendimizi bu sosyolojik aynada değerlendirir ve şekillendiririz.
İşte sosyolojik portre yine yeniden bir anlayış etrafında hepimizi örgütlemiştir. “Fiziksel güzellik” anlayışı önünde hepimiz diz çökmüş, söz konusu ‘kızıl elma’yı beynimizin bir yerlerinde farkında bile olmadan taşıyor olabiliriz. Ve o ‘kızıl elma’ya erişmek için her hafta yeni bir diyete başlıyor, her hafta yeni bir kozmetik denemeye girişiyor olabiliriz. İşin ilginç yanı bu “sosyolojik ayna” toplumda kategorizasyonlar da yapmaz, herkes (muhafazakârı da liberali de) bu anlayıştan kendince nasibini alır. Kimi giyeceği eteğin boyunda değişiklik yaparken kimi de örtüsünün rengine bu bakış açısıyla karar verir. Ve hepsi de diyet yapar!
Sağlık mı, İspat mı?
Dönüp bakın; bundan 10 sene önce değil selülit kremi markalarını, selülitin ne demek olduğunu biliyor muydunuz? Bırakın çin, lahana ve bilumum diyetleri dakika dakika uygulamayı; kilo vermek için bol su içilmesi gerektiğinden haberiniz var mıydı? Saçlarınızı daha dolgun gösterecek şampuan reklamı sayısına, güzellerin mecmuanızda tuttuğu yerlerin sayısına, gazetelerde yayınlanan “haftanın rejimi” sayfalarına, kapınıza bırakılan yeni açılan güzellik salonlarının broşürlerinden her sabah farklı birinin size “merhaba” demesine, haber bülteninizde yayınlanan “bilmem kaç kilodan kaça düştü” haberlerinin sayısına, kriz döneminde krizlenmeyen tek sektörün kozmetik sektörü olmasına bakın ve geriye yaslanıp ne düşündüğünüzü söyleyin.
Çağ bu anlayışa bağlı hastalıkları da size menüsünden bir bir ikram ediyor. Bir psikoterapist için son on yıla kadar kemikleri sayılacak dereceye gelmiş ama “Kilolarım midemi bulandırıyor!” diyen Anorexia hastalığı (manken hastalığı) görmek bugün TV’de “o kadar da güzel olmayan” birini görmek kadar zordu. Ama şimdi terapistlerin randevu takviminin önemli köşesinde (ölmeden önce yetişebilirseniz tabii!) sıralarını beklemektedirler. (Her 3 Anorexia hastasından 2’si kilo kaybından hayatını kaybetmektedir.)
Konunun analitik tarafı; kişiler sürekli olarak gördüğünü modeller. Bu 5 yaşındaki çocuk için anne veya babayı modellemeyken 25 yaşındaki için de gözünün önünü en fazla meşgul eden olarak kaynağını bulur. Bu ilginç bir psikolojik altyapıdır. Siz reddetseniz, uygunsuz bulsanız bile bir şey sürekli sizin gözünüzün önünde olursa ve adeta size “dayatılırsa” zamanla daha az reddetmeye, savunma bloklarınızı daha gerilerde kurmaya ve bir noktadan sonra da parça parça “o” olmaya başlarsınız. Darwin’in teorisini inşa ederken, maymunlarla senelerce uzun araştırmalar yapması ve zamanın çoğunu onlarla geçirmesinin böyle bir sonuç doğurduğunu iddia edenler psikoanalitik bakış açısına göre çok da yanlış söylüyor sayılmaz. Ya da baba mesleklerinin çocuklar için öncelikli tercih alternatifi olmasının sebebi başka sebeplerin yanında bu analitik beslenmedir. Modelleme kişi için önemli bir psikolojik besin kaynağıdır. Ve de bugün TV’mizde de bu kadar güzel “model”ler arz-ı endam ederken, başka yerde model aramaya gerek var mı?
Güzellik de Güzellik!
Biz tabii ki insanlar kendine bakmasın, güzel olmasın demiyoruz. İtirazımız “beğenilme” duygusunun gençlerin damarlarına karışmış esir alıcı narkotik yanıyla ilgilidir. Ve bu beğenilme duygusunun da tek olmazsa olmazının adeta bir slogan halinde “güzellik de güzellik” olmasınadır. Bu dürtünün kişiyi sağlıklı olmak amacından çok beğenilmek için bir ruhsal sağlıksızlığa sokması ve borsa gibi bir gözünün tartıda iniş-çıkışları takip etmenin temel hayat meşgalesi olmasınadır.
Psikoloji bilimi öyle ilginçtir ki sağlıklı olmak için yapılanın doğru olması yetmez, arkasındaki duygunun da doğru olması gerekir. Yemenize içmenize dikkat etmeniz elbette güzeldir; ancak arkasındaki esir edici bir “beğenilme” dayatmasıysa da mı? Ve sonuçta da bedeni zayıf; ama özgüveni ondan da zayıf bir gençlik karşımıza çıkacaksa da mı? Velhasıl dememiz o ki asıl mesele diyeti sağlıklı olmak için yapmakta değil, gayet sağlıksız bir bakış açısının sonucu olarak topluma karşı “kabul görmek” için yapıyor olmaktadır.