Empatin mi Var, Derdin Var!


    Şekilcilik; Hep ucuzlukla aynı anlamda kullanmışızdır kendisini. Şeklin başka iç dünyanın başka olacağı, “ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol” ahlakî öğretisi senelerdir bütün ahlak sistemlerinin soy ağacı olarak yükselegelmiştir.

    Bu soy ağacı, başkalarını yargılarkense dar ağacı kılığına girmiş ve güçlü bir diyalektik enstrümanı olarak kullanılmıştır. “Kardeşim sen hem böyle böyle diyorsun hem de şöyle yapıyorsun, oldu mu şimdi!” bir tür gol atma repliği olarak bütün münazaralarda karşımıza çıkıverir. Bu öğretinin de yargılamaların da temel teorisi “iç dünya” ile “şeklin” aynı sazın farklı telleri olabileceği, ayrı sesler verebileceği, aralarında aslında herhangi bir bağ olamayabileceği düşüncesine dayanmaktadır.

    Ancak modern psikoloji artık bunun böyle olmadığını, iç dünyayla şekil arasında kopmaz ve oldukça da güçlü bir bağ olduğunu iddia eder. Evet şekiller aslında ruhunuza takılan çengel gibidir, sizi eninde sonunda istediği kıvama çeke çeke sürükler. Ve bir bakarsınız ki bir noktadan sonra siz de gördüğünüz ya da göründüğünüz şeklin bir parçası olmak bir yana içiyle dışıyla bizzat “o” olmuşsunuz. Olduğunuz gibi görünmeyi iradi bir savaşla becerememişseniz, bünyeniz sizi otomatikman göründüğünüz gibi olmaya doğru çekiştirecektir. Gördüğünüz/göründüğünüz şekil eninde sonunda mutlaka bir ruhsal çatlağınızdan içeri sızacak ve damla damla sizi kendisi yapacaktır. üstelik sizin dışınızı içinize uydurmakla ilgili yüksek irade gerektiren bir mücadeleniz de yoksa, bu sanıldığından da kolay olacaktır.

    İşte toplumların bireylerinin yavaş yavaş birbirlerinin kopyası olmaya başlaması ve her toplumun birbirinden ayrılmasının sebeplerinden biri de budur. Sizin toplumunuzda belki kişi sayısı adedince “iç dünya” vardır, ancak yine o toplum içindeki kişilerle birlikte teneffüs ettiğiniz ortak şekillerin sayısı çok daha azdır. TV kanalları, sokaklar, evler, gazetelerinizin size bakan yüzü sizin iç yüzünüz kadar çeşitlilik göstermez. İşte bu şekiller sizin iç dünyanız için bir çekiç vazifesi görür. Adım adım sivriliklerinizi, “sizce”liklerinizi törpüler ve sizi birbirinize benzetir. Ve kültür denilen şey böyle oluşur. İşte gördüğünüzün esiri olmak da böyle bir şeydir.

Gördüğünüze Dikkat Edin, Yarınki Sizi Anlatır!

    Görüldüğü gibi sosyolojik sandığımız bu benzeme fenomeninin ayakları gayet psikolojik temellere dayanmaktadır. Mesele dominantın kim olduğuyla ilgilidir ve şekiller yani dışarıdakiler dominant olma konusunda her zaman açık ara önde gitmektedir. Soyut şeylere göre daha baskın ve güçlü olan şekiller sizin soyutluklarınızı (kişiliğinizi) törpüler, kendisine benzeyen bir siz portresi çizer.

    Bu aynı zamanda şu demektir; gördüğümüz şekiller her ne kadar bizim onayladığımız şekiller olmasa bile, TV’de seyrettiğiniz dizi onaylamadığınız bir hayatı sahneliyor, spor programcısı onaylamadığınız bir üslupla konuşuyor, gazetenizdeki kadın onaylamadığınız bir kıyafeti taşıyorsa da, siz onaylamamanıza karşın onları hayatınıza her sokuşunuzda gizli bir kabullenmenin fitilini yakmış oluyorsunuz! Bu fitil yanmaya devam ettikçe sizin şeklinizin yani davranışlarınızın o şekli kopyalamasına sebep olacaktır. çünkü beyniniz davranışlarınızı lego mantığıyla inşa eder. Gördüğünüz her görüntü beynin arşivine girer, bir sonraki davranışını inşa ederken kullandığı referans parçalardan biri olur. Zihninize dışarıdan akan bu lego parçacıklarının sizin şeklinizi, sizin yaşantınızı oluşturma ihtimali çok yüksektir, çünkü bilinçdışının kopyalama gücüakıl almazdır. Bilincinizin bu şekilsel baskılara direnmekle yetinmeyip karşısındaki şekli de değiştirmesi, ya da en kötü ihtimalle net bir reddetmeyle arasına çizgi koyması sizin siz olarak kalabilmeniz adına hayati önem arz eder. Tam da bu noktada Hz. Peygamber’in “Bir kötülük gördüğünüz zaman elinizle, gücünüz yetmezse dilinizle, ona da gücünüz yetmezse kalben buğz ediniz.” Sözünün ne kadar sağlam bir psikolojik temele dayandığını görürüz. Bu paralelde TV kumandasını nerede sakladığınızın (mümkünse çocukların ve nefislerin erişemeyeceği yerlerde) önemini varın siz hesap edin. TV’niz dinamik bir ayna gibidir, ilk baktığınızda onda kendinizi görmezsiniz ama yavaş yavaş onu ona aynalarsınız.

    Evet işte bu elinizle değiştirmediğiniz şekiller, gördükleriniz adım adım görünme şekliniz olur. Ama “olsun” diyeceksiniz belki, “Benim içim temiz! Bu şekilleri kopyalayan ben de olsam bunlar sadece basit içi boş suretler benim için. Ben ruhsal dinamiklerimi iyi kontrol ediyor muyum mesele budur.” diyeceksiniz. Biz de diyeceğiz ki maalesef durum yine öyle değil.

Kopyalamayın, Aynısı Olursunuz

    Kopyaladığınız şekiller sizde o şekillerin sahibine karşı empati yapma duygunuzu aşıyacaktır. Empati, karşınızdaki kişinin ne hissettiğini anlamak için geçici süreliğine onun gibi düşünmek, onun gibi hissetmek çabasıdır. Buraya kadar iyidir ama fazla empati küpüne zarardır. Sizi sizlikten çıkarır, karşınızdaki yapar. Şöyle söyleyelim kendinize davranışları itibarıyla reddettiğiniz bir karakter seçin. Ve bir karar alın, 1 hafta boyunca sadece şeklen bile olsa onun gibi giyinin, onun gibi davranın, onun gibi oturun, onun gibi kalkın. Bu siz istemeseniz bile otomatik olarak bir empati mekanizmasını başlatacaktır. Ve siz haftaya onu daha çok anlamış, davranışlarının ardındaki duygu duruma daha çok dokunmuş olacaksınız. Ve bu dokunma, yaklaşma geçici süreliğine olmazsa uzun dönemde o’nlaşma olacaktır. Deneyin görün.

HZ. Peygamber’in Metodolojisi

    Son olarak Hz. Peygamber’in bunu bir ruh terbiye metodolojisi olarak enfes şekilde değerlendirdiğini söylemeden geçmek imkânsız. Hz. Muhammed’in kendi devrindeki bütün düşünceleri içerik olarak reddetmekle kalmayıp, sureten dahi reddetmesi ve ayrı bir şekiller dünyasını da niyetlerin peşine takması enteresandır. Efendimiz’in devrinde diğer’lerinden farklı olarak giyinmesi, sakal bırakması, saçlarını uzatması, Yahudiler cuma oruç tutuyorsa o gün tutmaması, putperestler güneş doğarken ibadet ediyorsa bu zamanları ibadet için kerih ilan etmesi, vb. sadece şekle dayalı bile olsa farklı davranış seçenekleri ortaya koyması bir taraftan “ameller niyetlere göredir” kaidesini ortaya koyarak niyetin altını çizerken diğer taraftan şekillerin niyette yapacağı manipülasyonu önleme hamleleri olarak okunabilir.

    Bunun yanında; Kur’an okurken şeklen bile olsa ağlamaklı olarak okumayı tavsiye buyurması, şeytan bir mekanda sizi rahatsız ettiği zaman yer değiştirmenizi tavsiye etmesi, hac ibadeti esnasında Hz. Muhammed, Hz. İbrahim, Hz. Hacer’in davranışlarının aynısının tekrar yapılmasıyla ilgili şekilsel ritüellerin bu ibadetin bizzat kendisini teşkil etmesi, ihrama girmenin şeklî bir arınma, şeytan taşlamanın şeklî bir reddetme töreni olması, daireyi daha da genişletirsek Efendimiz’in su içmekten yatma şekline kadar her ibadet içi veya dışı davranışının sadece şeklen bile taklit edilmesinin bir ibadet kategorisinde değerlendirilmesi O’nunla şeklin ortaklığına dayanan bir tür telepati kurulmasına dayanır ve bu da şekille iç dünya arasındaki derin bağlantıyla ilgilidir Önce şeklen taklit edersiniz sonra ruhen teyit edersiniz, etmektesiniz…


Tüm Makaleler