Dengesizlik Genimizde!


    Anne-babalarımızdan, hatta onların da gerisinden gen mirasçılığı yaptığımızı ve buna göre çeşitli yeteneksel yatkınlarımızın belirlendiğini sadece bilim adamları değil, artık herkes biliyor. Ancak ebeveynden gelenin sadece fizyolojik genler olmadığı, psikolojik birtakım soyut genlerin de nesilden nesile geçtiği ise şimdilerde daha da yüksek sesle söylenmeye başlanmıştır. İki gen tipi arasında bazı ufak farklılıklar vardır Örneğin fizyolojik genlerin aktarım yolu “kan” iken, psikolojik genlerin aktarım yolu “göz”dür. Kanımızdaki DNA şifrelerinden çok, gördüklerimiz içindeki duygu şifreleridir psikolojik genlerimizin transfer kaynağı. Bir diğer farkalılık transfer edilenle ilgilidir; fizyolojik genlerimizle yeteneklerimiz aktarılırken, psikolojik genlerimizle korkularımız aktarılmaktadır.

    Evet psikolojik dünyamız ebeveynlerimizden ödünç aldığımız korkularla bir kısır dairenin içine sıkışır kalır. Onlarda gördüğümüz duygu dünyasına bakarak “korku”larımızı inşa eder, sonra da bir ömür boyu o korkulardan kaçar dururuz.Ancak ne paradokstur ki ne kadar kaçsak da makus bir kader gibi içine düşeriz Örneğin anne-baba olmayı da eş olmayı da siz ebeveynlerinizden öğrenmişsinizdir. Dolayısıyla her ne kadar kızsanız da, doğru bulmasanız da bu duyguların esareti altına girmişsinizdir bir kere. Ya onlar gibi olacak ya da onlardan şiddetle kaçacaksınız. Ki denge üstüne kurulmuş kainat sistemi için ikisi de dengesizlik demektir. İşte bizler hiçbir zaman bir yere gitmiyoruz, sadece bir şeylerden kaçarak hayat sürüyoruz aslında. Geçmişimizden kaçıyoruz; ama aslında gittiğimiz bir gelecek de yok. Hayat bir noktadan sonra sadece bu kaçma hadisesinden ibaret oluyor.

Yeni Bir Sayfa?

    Bu duygusal esaret o kadar bizimledir ki şu bazen yeni bir sayfa açmayı istediğimiz zamanlar bile yine geçmişimizin haddinden fazla hayatımıza girdiğinin göstergesidir. İnsanoğlunda sıfırlanma mekanizması diye bir şey yoktur. Yeni bir sayfa açmayı istediğiniz zamanlar eskiden şiddetle kopmak istediğiniz, eskinin kelimelerini normal bir kelimeden daha az kullanmak istediğiniz “kaçış” zamanlarıdır aslında. Ve bu bile tek başına nötr olmadığınızın ispatıdır. Eğer önce geçmişle barışıp sonra sayfayı çevirmezseniz maalesef denge beyaz sayfada da bozuk olacaktır.

    Örneğin Lacan’ın dil teorisinde, öğrendiğimiz her kelimenin psikolojik bir tarihçenin üzerine oturduğu ve kullanım sıklıklarından bile sizin geçmişiniz içindeki kaçtığınız anlamları deşifre edebileceğimizi söylemesi size de ilginç gelmiyor mu?

    İşte barışamadığımız geçmişimiz bizi böyle her adımda takip eder durur. Ve bu dengesizliğin kötü tarafı sadece bizimle kalmaz, nesillerdengelir nesillere doğru akar gider. Trenin raydan ilk çıkışı 5 derecelik açıyla olabilir ama 10 km sonra bu açı 90 dereceyi bulacaktır. Bunun gibi psikolojik genlerimiz de sonraki nesillere aktarılır. Ve kendi çocuğumuza mirasladığımız basit bir korku 3 nesil sonraki torunumuzu psikiyatr desteğiyle ağır ilaç tedavisine sevk edebilir. Dolayısıyla sadece kendi duygusal tarihinizin sorumluluğunu taşımazsınız, atalarınızın da duygusal tarihini taşırsınız.

Hangi Konularda Bizi Etkiler?

    Buna göre evlilik yaparız. Geçmişimizin izin verdiği ölçüde anne-babayı oynarız. Obsesyon (Etrafındaki bütün nesneleri kontrol etme takıntısı,ışıkları 3 defa açıp kapama, çizgilere basmadan yürüme, simetri düşkünlüğü, vb.) kontrol edemediğimiz olaylarla dolu bir geçmişimizin üzerine gelip konar. Kontrol edemediğimizin telafisi olarak sarılırız aşırı kontrole. Veya sert bir babamız varsa feminen davranışlara sığınabilir ya da sertten daha sert bir adam olabiliriz. Annemizin babamıza olduğu gibi bir eş olmasından fena halde korkup ama aynı zamanda önlenemez bir kader gibi de teslim olup annemiz gibi biriyle evlenip babamız gibi tepkiler verebiliriz. Şiddet içinde yetişmişsek olayları daha fazla şiddet içerikli tepkilerle çözmeye çalışabilir ya da şiddetten daha fazla şiddetle kaçmayı deneyebiliriz. Empatinin kokusunun bile yer almadığı bir bebeklik geçirmişsek daha sonra bize empatinin ne demek olduğunu hiç kimse anlatamayacaktır. (Empatiyi ilk annelerimizden öğreniriz, kendimizi kötü hissettiğimiz zaman annelerimizin bizimle kurduğu empati ve buna dayanarak gösterdiği ilgi, hayattaki ilk empati dersimizdir, olmazsa olmazdır.) Sonunda da kontrol edemediğimiz bir tutkuyla zihnimizdeki tek bildik şema o olduğu için ya onlar gibi oluruz ya da gördüğümüzden ürkmüşsek onlar gibi olmaktan bir ömür boyu kaçar dururuz.

    İşte bu kaçış hayat boyu sürer. Geçmişin bugünümüze ambargo koyan, ruhumuza çengel takan bu izi bir türlü silinmez. Biz geçmişimizin ayak izlerine basmamak için öyle sıçrarız ki bazen asıl düşme tehlikeleri o zaman olur. Korkuyoruzdur aynı şeyleri tekrar yaşamaktan ama kaçayım derken düşme tehlikeleri geçiririz. Şimdi durun ve düşünün: Sizin bilinçaltınızda sizi kovalayan geçmişinizin silueti neye benziyor? Sizin ayağınızdaki pranganın zinciri nelerden oluşuyor? Peşinizdeki alacaklıyı bir köşede sıkıştırabilmek için çaktırmadan dikiz aynanıza* bakın.

Geleceğimiz Geçmişinize Prangalı

    Hiçbir şekilde o ağırlıktan tamamen kurtulamıyoruz. Birkaç hızlı adım atar gibi oluyoruz. Ama çok geçmeden prangalarımız tekrar ağırlığını koyuyor. Kırıp atamıyoruz, taşımaya mecburuz. Dolayısıyla prangalarımızın takılmayacağı yerlerden, daha sığ, daha yüzeysel bir yoldan yürümeye çalışıyoruz. Geçmişimiz peşimizden, biz geçmişimizin peşinden gidiyoruz. Ve geleceğe doğru geçmişi yaşamak, açmazların salıncağında sallanmak ister istemez hayatsal bir kısır döngüyü de beraberinde getiriyor. Adım attığımızı sanıyor ama atamıyoruz. Sadece döngüsel bir daireyi çevirip duruyoruz. Şimdi buradan değişimi inkar ettiğimiz izlenimine varılmasın sakın. Değişim denen şey de vardır elbet ama değişimi bile kişisel tarihiniz hazırlar, hatta sahneye bile siz koymazsınız, o istediği zaman koyar. Yeterince hazır olduğu zaman yine geçmiş yakar fitilini. Tarihî hadiseler insanın bireysel mekanizmalarıyla aynı eksende hareket eder. çünkü merkezinde yine insan vardır. Rönesansa bakın, bilimden korkan bir toplumdan bilime esir olan bir toplum meydana getirmemiş midir? Zıt kutuplar birbirini şarj eder. Yaşadığınız kişisel kutuplarınız kim bilir gelecekte hangi şarj edilmiş dinamikleri karşınıza çıkaracak? Siz şaşıracaksınız belki ama bilinçaltı şaşırmayacak. Mutfağında olduğu bir yemeği size ikram etmenin alaycı gururunu yaşayacak.


Tüm Makaleler