Michael Vincent Mıller “ İkili İlişkilerde Terörizm-Erotik Yaşamın Yozlaşması” isimli kitabında; aşka yönelik algılamalar, ikili ilişkilerde kaygı, ilişkilerde meydana gelen iktidar savaşları ve ilişki teröründen bahsederek; toplum yapısındaki değişimlerin ilişkilerimizde ne tür ve nasıl yansımalar doğurduğuna değinerek evlilikte ve aşkta değişen süreçler üzerinde durmakta.
Bu yazıda Miller'in ağzından ilişkilerdeki terörizm kavramına yakından bakmak ,kaygı ve terörden uzak, daha sağlıklı ve doyurucu ilişkilerin nasıl oluşturulabileceği konusunda bizlere sunduğu önerilere yer vermek ve yaşadığımız ilişki sorunlarına farklı bakış açılarından bakmak amacıyla kitabın kendimce oluşturduğum özetini sizlerle paylaşma niyetindeyim.
Miller,aşkta ve evlilikte masumiyetimizi yitirdik diye belirtiyor ve ekliyor; “Artık aşk ve evlilik atla araba gibi birlikte gitmiyor. Sanki karanlık bir güç işe karışıp,atın birdenbire ormana kaçmasına yol açtı, yan yatmış arabalarında can havliyle bir yerlere tutunup , tekerleklerin yerinden fırlamasını korkuyla bekleyen çiftler artmaya başladı. Çoğumuz bu araba yolculuğunu çok tehlikeli bulmaya başladık, erkekler sorumluluktan, kadınlar köleleşmekten korkuyor ve aşkta hüsrana uğramanın en kutsal geleneksel değerlerinden biri olan romantik aşk idealinden kuşku duyan bir kültür yaratmanın eşiğine geldik” diye ifade ediyor.
Mıller, atın ormana kaçmasına neden olan o karanlık gücü “iktidar” olarak tanımlamakta.İktidar kavramının ilişkilerde hep var olan bir olgu olduğunu ancak geçmişte bu olgunun daha gözlerden uzak ,adsız bir sır olarak kaldığını, oysa günümüzde iktidarın ilişkilerin merkezinde rol aldığını vurgulamakta. Ve bu iktidar saplantısının yol açtığı kirlenme yoğun kaygıya neden olmakta.
Mıller; “İktidarın kaçınılmaz etkilerini göz ardı edip sevgi hakkında gereğinden fazla duygusallığa kapılmak insanı saflığa ve bağımlılığa sürükler ve iktidara, sevgiyi unutacak derecede önem vermek de insanı paranoyaklaştırıp yalnızlaştırır.” diye belirtiyor. “İktidar kavramı ilişkilerde her iki kişinin haklarından mahrum edilmiş hissetmelerine neden olur ve biri kişi diğer kişiyi denetim altına almaya çalıştığında ilişkilerdeki hem yakınlık ihtiyacı hem de her bireyin kendi davranışlarını düzenleme ve bağımsız olma ihtiyacı karşılanamamış olur.” diye vurgulanıyor.
Miller; ilişkilerde ortaya çıkan kaygının farklı rol ve kılıklara bürünebildiğini belirtiyor. “Kaygı, bazen çaresiz bir kurbana ya da yardımsever bir diktatöre, bazı durumlarda hoşnutsuzluk maskesine ya da diğerini memnun etmek için elinden geleni yapan itaatkar bir çocuğa dönüşebiliyor. Ortaya çıkan kaygının amacı ortak. Bazı durumlarda gizlice bazen de açıkça sevgi adı altında diğerini denetim altına almaya çalışmak .” Bir ilişide yakınlık terörizminin varlığını nasıl anlarız diye bir soru sorduğumuzda ise Miller bu durumu şu şekilde açıklıyor. “Bir kişi diğerinin özerkliğine ya da güvenlik duygusuna saldırarak diğeri üzerinde hapsedilme veya terk edilme kaygısı uyandırıyorsa, eğer iki insan birbirlerini takdir edip onaylayarak birbirlerini güçlü hissettirme duygusundan aciz kalıyorsa, kendilerini korumak için diğerinin psikolojik durumunu ezip geçerek güç kazanmaya çalışıyorsa, mutluluktan ziyade daha çok acı çekme ve zorlamayla ilişkiler sürdürülmeye çalışılıyorsa, evlilikte tutkulu çekim ya da ortak amaç duygusu sona ermişse, çiftlerden biri diğerinin kaygısını arttırarak evliliğin devamını sağlamaya çalışıyorsa yakınlık terörizminin varlığından söz edebiliriz. Yakınlık terörizminde kullanılan silahlar ise şöyle: sürekli peygamber sabrıyla davranmak, sürekli mantıklı olmak, kendini beğenmişlik, belirsizlik duygusunu sürekli yaşatmak, yoğun duygusal açıklık, sonsuz açıklamalar getirmek, yalan söylemek, doğruyu söyleme adına karşı tarafı incitmek, sessizlik, sadakatsizlik, yatakta soğuk davranmak, diğerinin sorunlarına kayıtsız kalmak,kıskançlık,eleştiri,şiddet uygulama tehdidi ya da şiddet uygulama, cinsel zorlama, ebeveyn gibi davranarak diğer kişiyi çocuk yerine koyma ya da birinin terapist rolü üstlenerek diğerine hasta gibi davranması. Tabi tüm bu yapılan taktik ve davranışlarda eşlerden birinin iktidarı diğerinin eline vererek ilişkinin korunabileceğine inanması, sevgi ve desteği kaybetme, terk edilme ve hapsolma korkularının da ilişkide yaratılmış olması gerektiğinden bahsedilmekte.
Miller'in Sağlıklı İlişkiler İçin Çözüm Önerileri İse Şunlar :
- “Sağlıklı ilişkilerde sevgi boldur. İlişkide ortaya çıkan engellere rağmen çiftler arasında güven sarsılmaz, zorlu dönemlerde eşler birbirlerini suçsuz görme eğilimini korurlar. Çiftlerden birinin önemsiz ya da anlık bir unutkanlığı ya da eksiklik olarak görülen bir davranışı hemen sadece kendi çıkarını düşünüyor diye yorunlanmaz veya sevgiyi yitirme olarak değerlendirilmez” diye belirtiyor.
- “Sağlıklı ilişkilerde ne olursa olsun kesin olan bir şey var: “Karşımızdakiyle yakın ilişki kurmak onun niyetinin iyi olduğuna inanmayı gerektirir. İnsan olarak bu inancımızı yitirdiğimizde modern aşk vampirlerin baştan çıkarma ayinleri kadar anlaşılmaz bir şey olarak görüldüğünde boynumuza tutkulu bir öpücük mü konduralacak, yoksa atardamarımıza bir çift diş mi saplanacak diye düşünüyoruz. Güvensizliğin bu düzeylere yükselmesi insanların birbirlerine bir uçurumun ötesinden gardını almış ve kendilerini korkunç derecede yalnız hissederek bakmalarına yol açıyor”diye vurguluyor.
- “Sağlıklı ilişkiler ve evlilikler için giderek yaygınlaşan istismar kültürü, şiddet eylemleri,değer ve mitleri kaybedeşimizin yerine aşk konusunda aşırı duygusallıktan arınmış bir romantizmin devreye girmesi gerektiği, bu romantizmin içinde de hümanist ruhun eşlik etmesi gerektiği vurgulanıyor.Yakın bir ilişkinin zorlukları olacağını bilerek yola koyulmamız gerektiğini ve ortaya çıkan engellere iki insanın gelişimlerini sürdürebilecekleri fırsatlar olarak bakılması gerektiğini vurguluyor .”
- “Yaşamda elde edeceğimiz bilgelik; nasıl yapılacığını zaten iyi bildiğimiz şeylerden değil hatalarımızdan aldığımız derslerle oluşur yaklaşımını ilişkilerin merkezine yerleştirmek, kişinin kendi hatalarına karşı hoşgörülü bir tavır takınması, ilişkide başarısız olmanın ilerlemek için başarı kadar verimli bir zemin oluşturacağının bilinmesi, düş kırıklığı duygusunun kimliklerimizde kalıcı bir iz bırakmayacağı düşüncesini destekleyen bir tutum içinde olunması gerektiği vurgulanıyor.”
- “İlişkilere ironik bir komediyi katmak, ilişkide gerilimi ve ortaya çıkan sonuçların çoğul anlamları olabileceğini kabullenebilmek. Çiftlerin asıl gereksinim duydukları şey; hatalarını, yanlış anlamalarını , gururu ve inatçılığı bir kez de spot ışıkları altına tutarak var olan anlaşmazlıkları uzlaşma ve bütünlüğe dönüştürebildikleri bir mizah duygusuyla değerlendirme yeteneği kazanmaları gerekir. Yaşamın trajik ve komik yönlerini denge içinde tutmak. İki insanın kendilerine açık birden fazla gerçeklik olduğunu anlamalarının ve seçeneklerini çoğaltmalarının negatif duygulardan uzak tutacağı belirtiliyor.”
- “Çiftlerin mutsuzluklarını yazgılarıymış gibi yaşamayı sürdürmeyi bırakmaları gerekir. Düş kırıklıklarını ölümcül bir şey olarak görmeden çiftlerin birbirlerine yaptıklarından dolayı pişmanlık duymaları, birbirlerine yarattıkları acıya daha çok hüzünle ve daha az suçlamayla bakmaya başlamalarının önemi vurgulanıyor.”
- “İlişkilerdeki bir diğer sorun iki insanın hep birlikte oldukları için birbirlerini tanıdıklarını sanmalarından kaynaklanan o korkunç aynılık ve saplanıp kalmışlık duygusudur. Diğer kişiyi gereğinden de iyi tanıdığınız düşüncesi evliliğin kendiliğinden yarattığı tehlikelerden biridir. Karı kocaların karşı tarafın içinde neler olup bittiğini gerçekten anlamadan birbirlerine yaptıkları bir hata da eşlerinde var olan her bir değişikliği üstlerine alınmalarıdır. Diğerinin kaşlarındaki çatılmayı, anlık sıkıntılı halini bir şeyi yanlış yaptıklarını gösteren bir mesaj olarak görme eğiliminden uzaklaşılması vurgulanıyor.”
- “Evlilikte sorun yaşandığında karıyla kocanın mükemmel bir birliktelik istemekle ilişkideki her başarısızlıktan birbirlerini sorumlu tutmak gibi iki tehlikenin arasında yollarını bulabilmek için bir süreliğine hiç olmazsa biraz başka şeylerle ilgilenmeleri gerekir.” diyor.
”Kültürel anlamda toplum bireylere yakınlığın belli bir disiplin ve zanaat gerektirdiğini gerçek anlamda bir sevme sanatı olduğunu öğretmelidir. Olgun gelişen bir ilişki yaratmak müzik aleti çalmayı ya da heykel yapmayı öğrenmek kadar zorlu bir iştir. Bu zorlu işin, yani sevmenin zaman ve çaba gerektirdiği öğretilmelidir” diye belirtiliyor.
- “ Sevgi herşeye rağmen iradeli bir eylemdir. Yakınlığı insanın etkili bir biçimde yarattığı bir ilişkiden çok yalnızca bir duygu içine düşülen bir durum olarak görme eğilimindeyiz. Ama bir şeyi yapmak için gerekli becerileri kazanmak gerekir. Sevgide yaratıcı bir güç vardır, iki insanın bu güçten ne yaratabileceği önemlidir.Kişinin kendi grereksinmelerinin yanısıra diğerinin gereksinmelerine özen gösterme temelinden doğan bir özgürlüktür sevgi. Bunu güvenin tanımı olarak görebiliriz. İlişkilerimizi, evliliğimizi en önemli serüvenlerimizden biri, engellerle dolu bir keşif olarak görmeliyiz “diye vurgulanıyor.