Alkol bağımlılığı kişinin fizik ve ruh sağlığını, aile ve iş yaşamını bozacak şekilde sık ve giderek artan alkol alımı ve isteğini durduramama şeklinde ortaya çıkan psikiyatrik bir hastalıktır. Bağımlılık neye karşı olursa olsun bir tutsaklıktır, zihnin bağımlı olunan şeyle meşguliyetinin devamlılık göstermesidir. Alkol kullanımı da zaman içinde kişi için bedensel ve ruhsal açıdan bir gereksinim haline dönüştüğünde bağımlılık açısından riskli bir durum ortaya çıkmaktadır.
Alkol Bağımlılığında Kişide Genellikle Şu Belirtiler Görülmektedir:
- İçkiye karşı istek, tutku duymak
- İçmeyi durduramayacağını bilmek ve alkol kullanımını bırakmak ya da kontrol etmek adına sürekli bir istek duymak ve çaba harcamak
- İçkiyi bırakma döneminde ortaya çıkan yoksunluk belirtilerinin ortaya çıkmasını önlemek veya bu belirtileri yatıştırmak için içmek
- İstenen etkiyi elde edebilmek içkiyi giderek arttırmak
- Sosyal, aile ,iş yaşamının sorumluluklarını yerine getiremeyecek biçimde içki alımını sürdürmek
- İçki nedeniyle boş zamanları değerlendirme etkinliklerini bırakmak ya da ve azaltmak
- Akol kullanımına bağlı oluşan bedensel ve psikolojik sorunlarının varlığı bilmesine rağmen alkol kullanımını devam ettirmek olarak tanımlanmaktadır.
Alkol bağımlılığı biyopsikososyal bir hastalıktır. Biyopsikososyal kavramı alkolün hem biyolojik hem psikolojik hem de sosyal boyutlarıyla değerlendirilmesi gerektiğini vurgulamaktadır.
Bu yazıda “alkol bağımlıları ve bağımlıların eşlerinde problem çözme ve kontrol odağı olgularının alkol bağımlılığındaki süreci ile ilgili yapılmış bir çalışmanın sonuçlarının özetlenmesi amaçlanmıştır.
“Kontrol odağı nedir”? dediğimizde hayatımızdaki pekiştireçler tanımlanmaktadır. Pekiştirici en genel anlamıyla bir davranışın tekrarlanma sıklığını veya olasılığını artıran ya da azaltan her türlü kullandığımız teknik, süreç, ödüller ve cezalar olarak belirtilmektedir. Kişi yaptığı bir davranışın herhangi bir pekiştireçle sonuçlandığını gördüğünde o pekiştirecin gelecekte de ortaya çıkacağına dair bir beklenti geliştirmeye başlar. Kişi kendi pekiştirici yaşantılarına bağlı olarak pekiştireçlerin ya kendi kontrollerinde olduğuna dair bir inanç geliştirir ya da pekiştireçlerin kendi kontrollerinin dışında olduğuna dair bir inanç geliştirir.
Yaşadığımız olaylar, davranışlarımızın sonuçlarının kendi kontrolümüzde olduğuna inandığımızda iç kontrol odağı, olaylar ve davranış sonuçlarımızı dış güçlerin kontrolünde algıladığımızda dış kontrol odağı kavramını kullanırız. İç kontrolde kendi davranışımız ve kişisel özelliklerimize dayalı değerlendirme yaparken , şans kader ve diğer güçlü kişi veya varlıklara dayalı bir değerlendirme yaptığımızda dış kontrol odağına inandığımızı söyleyebiliriz.
İç kontrolde kişisel güven duygusu daha önem taşımaktadır. İç kontrole inanan kişiler başlarından geçen deneyimlerine göre gelecekteki davranışlarına uygun ayarlamalar yapabilmekte, problem çözme becerilerini geliştirmekte, güç durumlar karşısında daha toleranslı,esnek baş edebilmektedirler. Ayrıca iç kontrole sahip olan kişilerin genel olarak yaşamından memnun oldukları bildirilmektedir.
Dış kontrol odağına inanan bireyler arasında ise depresyona daha sık rastlanıldığı, gerçekçi olmayan inançların fazla olduğu, öz saygılarının düşük olduğu, kaygı düzeylerinin daha yüksek düzeyde olduğu, kişisel sorumluluk yerine diğer kişi ya da durumları suçlama eğiliminde olabildikleri görülmektedir.
Psikolojik tedavilerin bireyleri giderek daha çok iç kontrol yönelimli hale getirdiği muhtelif araştırmalarda kanıtlanmıştır.
Problemler ise yaşamın her aşamasında karşımıza çıkmaktadır. Problemler kişinin ulaşmak istediği amaca ulaşmasını engelleyen süreçler ortaya çıktığında hayatımızda yer kaplamaktadır. Problem çözme şu şekilde tanımlanmaktadır: “Problem kavramına bağlı olarak ne yapılacağının bilinmediği durumlarda yapılacak olanı bilmektir.” Her sorunun altında onu besleyen nedenlerden oluşan bir kök vardır. Sorunun çözümü, bu kök ya da kaynağın yok edilme çabasıdır. Bir sorunu çözmek ona yol açmış olan nedenleri ortadan kaldırmaya çalışmak demektir.
Problemin çözümünde dört aşamadan söz etmek mümkündür. Bunlar;1-hazırlık aşaması 2-kuluçka aşaması 3-kavrayış 4-değerlendirme aşaması. Problem çözme yöntemi, sorunların tanımlanması, alternatif çözüm yollarının üretilmesi, uygun yöntemin seçilmesi, uygulanması ve sonuçların değerlendirilmesi sürecini içeren bilimsel bir yöntemdir. İçten ve dıştan gelen gereksinmeler, çatışmalar bu dört aşama kullanılarak bilişsel, duygusal ve davranışsal açıdan değerlendirilir. Yeterli problem çözme becerisi gösteren bireylerin esnek,uyumlu, kişisel gereksinimlere ulaşmada uygun çözümleri rahatlıkla geliştirebildikleri belirtilmektedir.
Alkol bağımlılığının tedavisinde kişide bozulan sistemlerin dengesini tekrar kurabilmesi, tedaviyle kazanılan yeni duyguların, düşüncelerin ve davranışların süreklilik göstermesi, zamana ve duruma bağlı değişimin olmaması gerekmektedir. Kişinin tedavide aktif rol alması ve kendini değerlendirme ve tanıma becerilerini kazanması, uyarıcı işaretlerini gözlemlemesi, hayatındaki değişim planlarını yapabilmesi, kendini kontrol etmeyi öğrenmesi, sosyal çevreyle ilişkilerinde yaşadığı problemlerine farklı açılardan bakıp çözüm yollarını bulabilme konusunda kendini geliştirmesi gerekmektedir.
Alkol bağımlılarında problem çözme ve kontrol odağı kavramlarına bakıldığında alkol bağımlılarının bağımlı olmayanlara göre problem çözme becerilerinin yetersiz olduğu görülmektedir. Alkol bağımlıları kendi problem çözme yeteneklerine güven duyma, kişisel becerilerini olumlu değerlendirme ve pozitif duygudurumda kalma konusunda zorluk yaşamaktadırlar. Kontrol odağı kavramı açısından baktığımızda ise alkol bağımlılarında remisyon (alkol kullanmama) süresi arttıkça hastaların daha iç kontrol odaklı bir değişim içine girdikleri görülmektedir.
Alkol bağımlılarının eşlerinin de tedaviye katılmalarının problem çözme becerilerinin ve iç kontrol odağının gelişmesinde pozitif yönde bir etkisi olduğu görülmektedir. Eşlerin tedaviye katılmasının içmeme süresinin uzunluğunu artırdığı görülmektedir. Dış kontrole sahip olan alkol bağımlılarının içmeme sürelerinin daha kısa olduğu görülmektedir. Tedaviyle alkol bağımlılarının olayları kendi davranışlarının sonucu olarak değerlendirmeye başladıkları, şans ,kader ya da hayatlarındaki değişmezlik algılarından uzaklaştıkları değerlendirilmektedir.
Alkol bağımlılarının eşlerinde de, bağımlılığı dışsal faktörlere ya da kader gibi dışsal faktörlere atfetme özelliklerinin değişmesiyle birlikte, tedavide kendilerinin önemini fark etmeye başladıkları, problemleri çözebilmede kendilerine daha güvendikleri gözlenmektedir.
Alkol bağımlılığı ruhsal, fiziksel, sosyal ve mesleki açıdan kayıpların yoğun yaşandığı bir hastalık olduğundan problem çözme yaklaşımları ve kontrol odağı algılamaları tedavide değerlendirilmesi gereken unsurlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Alkol bağımlıları ve bağımlıların eşlerinde benzer kontrol odağı ve benzer problem çöz(e)me yaklaşımlarının olduğu görülmektedir. Bu nedenle alkol bağımlıları ve eşlerinin de yaşamın sorumluluğunu daha içten denetimli olarak algılamaları ve problem çözme yaklaşımlarında da aceleci ve kaçıngan yaklaşımlar yerine, düşünen ,planlı, değerlendirici ve kendine güvenli problem çözme yaklaşımlarını kullanmaları üzerinde durulmalıdır.