Beyin-Damar Hastalıkları ve Mineraller
Yaygınlaşmış bir hipoteze göre antioksidan vitaminler eser
elementler, özellikle yaşlılarda vücudu atrosklerotik hastalıklara karşı
koruyabilir. Bu hipotez doğrultusunda yaşlı bireylerde akut
miyokardiyal enfeksiyon (AMI) ve inmeye karşı eser elementler ve
vitaminlerin etkilerini gözlemlemek amaçlı yapılan çalışmaya 361 erkek
ve 394 kadın olmak üzere toplam 755 birey alınmıştır. 130 AMI hastası,
70 inme ve kontrol grubunun alındığı çalışmanın sonucunda hem AMI
hastalarında (p=0.013) hem inme (p=0.019) geçirmiş hastalarda serum
demir düzeyleri düşük bulunmuştur. Yapılan biyokimyasal analizler sonucu
düşük serum demir düzeylerinin inme AMI’ nın tahmincisi olabileceği
belirtilmiştir.
Potasyum, magnezyum, kalsiyum gibi minerallerden zengin diyetin
bireylerde koroner kalp hastalıkları ve inme gelişim riskini
azaltabileceğini gösteren yeni çalışmalar vardır. Yeni bulgular, bu
mineralleri içeren düşük yağlı süt ürünleri, sebze ve meyve tüketiminin
yüksek kan basıncı riskini azaltacağını, kardiyovasküler hastalalıklara
ve inmeye neden olabilecek hipertansiyonu olan bireylerde kan basıncını
azaltacağını göstermektedir. Bazı çalışmalar diyetle en az 500-1000 mg
mahnezyum /gün ve >800 mg kalsiyum/gün almanın hem kan basıncını
düşürdüğünü hem de hiperansiyon gelişme riskini azalttığını
göstermektedir. Hiperansiyonun inmenin bir komplikasyonu oduğu göz
önünde bulunudurlduğunda dolayısıyla inme riskinin azalacağı da
bildirilmişitr.
Mutiple Skleroz (MS) ve Mineraller
MS hastalığında uygun literatür , üretim tesislerindeki Zn,
ekosistemi kirleten Ba ya da ekilebilir alanlardaki Co, Mn, Mo ve Zn
gibi çevresel ve işsel maruz kalmanın ilişkisinin kanıtını
göstermektedir. Diğer taraftan,birkaç trans ya da ana element
hastalığının sebebi olabilmesi ihtimaline karşı araştırılmıştır.
Aslında, arttrılmış oranda Cd, Cu, Fe, Pb ve Mg ve Zn’nin MS
etyolojisinde azaltılması öne sürülmüştür. Ek olarak miyelin proteinlere
karşı antikor teşkilinde sorumlu olan Pb nin, MS gibi sinir sistemi
hastalıklarının patojenezinde rol aldığından şüphelenilmektedir. Hg
hakkında, miyelin kılıf yıkımı ve sinirsel iletim hızını düşürmesi gibi
MS’ye sebep olan faktörlerle ilişkili olduğu ileri sürülmüştür. Kaldı
ki, özellikle patolojik değişiklerin olduğu yerlerde MS hastalarının
sinir sistemlerinde Mg ve Zn konsantrasyonun düştüğü görülmüştür. Ek
çalışmalar MS hastalarının serum ve beyin omurilik sıvısındaki Cu, Mg ve
Zn konsantrasyonlarının çeşitliliği göstermektedir. Beyin, psikolojik
metalleri oksidatif türlerin oluşabileceği toksik seviyelere kadar
yoğunlaştırabilir (örneğin Cu, Fe, Mn and Zn). Bu yüzden anormal metal
etkileşimlerinin birincil mi yoksa ikincil etkenmi olduğu ya da sinir
dejenerasyonunun bir sonucu olup olmadığı tam olarak belli değildir.
Migren ve Mineraller
Düşük magnezyum, glutamatın sinapslardan salınmasıyla beraber
kalsiyumun nöronların içine akmasıyla bağlantılıdır. Sinapslardaki düşük
magnezyum post-sinaptik nöronal eksitasyona neden olur. Birçok çalışma
migren hastalarının düşülk magnezyuma sahip olduğunu göstermektedir.
Migrenden korunmak için magnezyum suplemantı verilen deneylerin çeşitli
sonuçları vardır. Parenteral magnezyum ( 1 gram) , düşük iyonize
magnezyum düzeylerine sahip hastalarda migreni ve böylelikle aurayı
sonlandırabilir. Migren tedavisinde en az 3-4 ay kullanmak üzere
magnezyumun günlük önerilen dozu 400-600 mg/gündür.
Epilepsi ve Mineraller
Oksidatif stres, epilepsi ve nörodejeneratif bozukluklara dahil
olduğundan beri,ROS oluşumuna ve metabolizmasındeki enzim modifiyecileri
antioksidant içeren ilaçlar ve ROS oluşum tetikleyicisini yok eden
ajanlar içeren ilaçlar üzerinde durulmuştur
Oksidatif stres kaynaklı nöronal kayıp ve selenyumun epilepsi dahil
birkaç nörolojik bozukluktaki rolünu irdeleyen literatür çalışmasında
selenyum insan sağlığı üzerindeki potansiyeli yüzünden birçok
araştırmacının dikkatini çekmiş önemli bir trans element olduğu
bildirilmiştir.
Selenyum enfeksiyona karşı organizmanın bağışıklık sisteminin ortaya
çıkması, doku hasarına karşı savunma ve tiroid fonksiyonunda önemli rol
oynar.Selenyum peroksit yok edici enzimlerin aktif kısmında yer alır ve
biotransformasyon, detoksifikasyon gibi fonksiyonları vardır. Selenyum
azlığının nörolojik rahatsızlıklardaki fonksiyonel ve klinik sonuçlar
açıklandığında doğal selenyum alımıyla etkilenenlerde selenyum ihtiyaçı
araştırılmıştır. Bu çalışmaya göre dünyanın değişik kısımlarından ve
toplum ya da hasta gruplarından marjinal selenyum azlığına maruz
kalmalarında büyük oranda değişkenler olup önceden düşünülenin aksine
çok daha fazladır. Nörolojik rahatsızlıklar, kalp hastalığı, diyabet,
kanser ve yaşlanma gibi kronik hastalıklar, oksidatif hasar
belirteçleriyle ilişkilidir. Bu yüzdendir ki antioksidantların
hastalıkları önlediğini yaşlanmayı geciktirdiği ve oksidatif hasarı
azalttığını ileri sürmek gereksiz olur.
Son yıllarda,laboratuar deneyleri, klinik denemeler ve epidemiolojik
bilgi, selenyumunun sanılanın çok daha üstündeki durumda rolü olduğunu
onaylamaktadır. Bu etkilerin en fazlası selenyumun antioksidant enzim
sistemlerindeki işleviyle alakalıdır.
Son yıllarda, nörolojik rahatsızlıklara neden olan hücresel zararın
başlamasında serbest oksijen radikallerinin büyük rolü olduğu ortaya
çıkmıştır. Yüksek konsantrasyonda doymamış yağ asidi içeren ve yüksek
oranda oksijen tüketimi ve düşük konsantrasyonlu antiksidant içeren
neonatal beyin oksidatif hasara karşı savunmasızdır. Bu nedenle
oksidatif stresin artması; iskemik reperfüzyon yaralanmaları ve
Alzhemier, Parkinson, Lou Gehrig hastalığı gibi nörodejeneratif
hastalıkları içine alan çeşitli nörolojik rahatsızlıklara neden
olabilir. Bundan dolayı antioksidantlar nöbetleri ve nöbetleri
indükleyen nöronal rahatsızlıkların hassasiyetini hafifleştirmede önemli
rol oynamaktadır.
İnsan ilaç ve gıda alanındaki şu anki araştırmalar selenyumun
nörolojik hastalıklar gibi dejeneratif ya da serbest radikal
hastalıklarında, enflamatuvar hastalıklarda ve kanserde adjuvan olarak
kullanılma olasılığı üzerinedir.
Demans-Alzhemier ve Mineraller
Alzheimer Hastalığı’nda (AH), oksijen radikalllerinin oluşumunu
kolaylaştıran ve antioksidan sistemde yetersizliğe yolaçan eser
elementler sözkonusudur. Özellikle redoks aktif demir ve bakırın AH
patogenezinde önemli rolü olabileceği bildirilmiştir.
Bakır serbest radikal oluşumunda etkili olan bir elementtir. Serbest
bakırın da in vitro ve ortamın asid-baz dengesiyle bağlantılı olarak
beta-amiloid agregasyonunu indüklediği, AH’nda patolojik yapıların yoğun
olduğu bölgelerde özellikle amiloid plakların çevresinde bakır
düzeylerinin arttığı saptanmıştır. Böylece bakır, plakların yoğun olduğu
bölgelerde serbest radikal oluşumuna katkıda bulunabilir .
AH patolojisiyle ilgili olabilecek bir diğer element çinkodur. AH
beyinlerinde yapılan çalışmaların bir kısmında çinko düzeyleri düşük,
bazılarında artmış olarak bulunmuştur. Diğer elementlerde olduğu gibi
özellikle AH patolojisinin yoğun olduğu bölgelerde çinko düzeylerinde
artış bildirilmiştir .
Bir başka çalışmada ise AH hipokampusunda düşük çinko düzeyleri
bildirilmiştir8. Çinko ayrıca nörotoksisitesi gösterilmiş bir elementtir
ve beta amiloidi destabilize ederek fibril oluşumuna da neden olur.
Parkinson Hastalığı ve Mineraller
Demir, kurşun, manganez ve krom gibi divalent ağır metallere sürekli
maruz kalmak, şiddetli genellikle geri dönüşü olmayan nörolojik
bozukluklara ve Parkinson hastalığının gelişmesinde savunma eksikliği
artmasıyla alakalıdır.Bu metallerin azlığı ya da nöron hücresi ölümünün
kolaylaşması gibi mekanizmalar tam bilinmemesine rağmen, nörotoksite
bunların kan-beyin bariyerinde ne kadar geçtiği ve hedef nörona müteakip
alınımıyla sınırlıdır. Bir kere hücre içine girdiklerinde bu ağır
metaller bir seri biokimyasal ve moleküler olayları tetikleyerek hem
aboptozis hem de nekrozu başlatarak hücre ölümüne öncülük ederler.
Methylcyclopentadienyl manganese tricarbonyl (MMT) içerikli gazların
kullanım ihtimalinin yakınlığıyla artacak olan atmosferik değerlerin
potansiyel sağlık riskleri sebebiyle son yıllarda manganezin
toksikolojik özellikleri sıklıkla araştırtırılmıştır. Madenciler,
kaynakçılar ve demir alımı işleyen tesis yakınında yaşayanlar gibi
çevresel olarak yüksek Mn seviyelerine maruz kalmış bireyler, en iyi
Parkinson hastalığındakine benzer hafiflemiş semptomlarla karakterize
edilen, manganizm olarak bilinen bir sendrom gösterirler. Manganez ve
demir aynı bağlayıcı protein için ve sonradan taşıma sistemleri için
yarıştığından Mn düzeyi invivo diyetsel demir alımı ve vücut
içerisindeki stoklardan etkilenir.
Parkinson hastalığının mineraller, vitaminler, ve yağlar dahil olmak
üzere besinlerle ilişkisini sınamak amaçlı yapılan bir çalışmaya, yeni
teşhis konulmuş vakalarla (s=250), batı Washington’da bulunan Group
Health Cooperative Health Maintenance organization üyelerinden 1992 ve
2002 arasında belirlenen üyeleri (s=388) alınmıştır.
En yüksek demir alımına sahip deneklerin çeyreği ile en az alanlar
karşılaştırıldığında yüksek demir alımına sahip bireylerin parkinson
hastalığı risklerinin artmış olduğu görülmüştür. (OR = 1.7, 95% CI: 1.0,
2.7, trend p = 0.016). Demir ve manganezin besinle birlikte normalin
üzerinde alımı,daha az alımla kıyaslansığında hastalık riskini iki
katına çıkarmıştır.
Çalışma sonucundayüksek oranda demir alımının , özellikle yüksek
manganez ile birleşiminde, parkinson hastalığı riskiyle
ilişkilendirilebilineceği saptanmıştır (26).
Stres-Depresyon ve Mineraller
Çinko yetersizliği görülen yetiskin bireylerde daha sık depresyon
görüldüğü saptanmıstır. Düsük serum çinko seviyeleri depresyonlu
bireylerde inflamatuar yanıtın bir göstergesi olduğu gibi antidepresan
tedavisini de olumsuz yönde etkilemektedir.