Dünya Sağlık Örgütü’nün sağlık raporunda şişmanlık, vücutta fazla
miktarda yağ birikmesi sonucu ortaya çıkan ve mutlaka tedavi edilmesi
gereken bir sağlık sorunu olarak tanımlanmaktadır. Aşırı besin
alımı, yetersiz fiziksel aktivite, kalıtım, hormonal nedenler,
psikolojik sorunlar, sigarayı bırakma, alkol kullanımı gibi faktörlere
bağlı olarak gelişen şişmanlık tek başına olduğu gibi komplikasyonları
ile de yaşam süresini kısaltan ve yaşam kalitesini düşüren ciddi bir
hastalıktır. Komplikasyonları arasında ilk akla gelenler: Kalp - damar
hastalıkları, hipertansiyon, şeker hastalığı, bazı kanser türleri,
solunum rahatsızlıkları, karaciğer yağlanması, safra kesesi
hastalıkları, eklem hastalıkları, adet düzensizlikleri, kısırlık...
şeklinde sıralanabilir.
Multifaktöriyel bir hastalık olan şişmanlığın tedavisinde
multidisipliner bir yaklaşım gerekmektedir. Dahiliye uzmanı veya
endokrinolog, diyetisyen, fizyoterapist ve psikolog ile ekip halinde
tedavi edilmesi durumunda daha sağlıklı sonuçlar alınmaktadır.
Her gün kitle iletişim araçlarında onlarca şok diyetler ile
karşılaşılmaktadır. “İsveç Diyeti, Bridget Jones Diyeti, Hollywood
Diyeti, Manken Diyeti, Lahana Çorbası Diyeti, Burçlara Göre Diyet, Kan
Grubu Diyeti, Amerikan Kalp Vakfı Diyeti, Atkins Diyeti, Son Şans
Diyeti” ve daha yüzlerce garip isimli veya isimsiz diyet. Peki, bu kadar
çok diyet listesi ortalarda dolaşırken neden hala insanların kilo
problemi var? Çünkü bu tip diyetlerin çoğu başlangıçta hızlı kilo kaybı
sağlasa da, kısa bir süre sonra bu kilolar fazlasıyla geri alınmaktadır.
Bu tip diyetler sağlığa zarar vermenin ve metabolizmanın bozulmasını
sağlayarak ömrü kısaltmanın yanı sıra, kişinin ben bu işi başaramıyorum
diyerek umutsuzluğa kapılmasına neden olmaktadır. O nedenle, tıbbi
beslenme tedavisi konusunda diyetisyenlerden destek alınmalıdır.
Genel ilkeleri benzer olmakla birlikte diyet mutlaka kişiye
özel olarak hazırlanmalıdır. Çünkü herkesin metabolizması farklılıklar
göstermektedir, tıpkı parmak izi gibi. Kilo fazlalığı olanlar genelde aç
kalarak, öğün atlayarak, hiçbir şey yemeyerek sonuç almaya
çalışmaktadır. Böylesi bir davranış, vücudu açlıktan ölme paniğine
sürükler ve tasarruf moduna geçen metabolizma yavaşlar, yağ yakmak
yerine tüketilen her besini yağ şeklinde depolama yoluna gider. Buna
karşılık sık sık, azar azar beslenmek metabolizmayı hızlandırdığı gibi,
yavaş yemeyi de sağlar. Aç kalmak ve öğün atlamak, bir sonraki öğünde
hem hızlı hem de fazla yemek yenilmesine neden olmaktadır. O nedenle
günde 8 saatten fazla uyunmamalı, uyandıktan sonraki 30 - 45 dakikalık
zaman diliminde kahvaltıya başlanmalı, 2 - 3 saatlik aralıklarla
beslenilmeli ve asla öğün atlanmamalıdır.
Günlük yağ tüketimi azaltılmalıdır. Yemekler zaten yağ ile
pişirilmektedir. Et, süt, yoğurt, peynir, yumurta ve yağlı tohumların
içerisinde de yağ bulunmaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken nokta;
kızartma işlemlerinden kaçınmak, ekmeğe yağ sürmemek, zeytinyağı bile
olsa aşırı miktarda kullanmamaktır. Sonuçta katı da olsa sıvı da olsa 1
gram yağ 9 kkal. enerji içermektedir.
Şeker açısından durum değerlendirilirse; 2 tür şeker vardır:
Rafine şekerler ve besinlerde doğal olarak bulunan şekerler (meyvelerde
fruktoz, sütte laktoz, tahıllarda nişasta gibi). Kaynağı ne olursa
olsun, vücut gerçekte bu farkı anlamaz. Vücut, kan şekerinin tümünü aynı
anda enerjiye çeviremez. Kan şekeri düzeyi normalin üzerine çıktığında;
pankreastan salınan insülin hormonu bu fazla şekerin depolanması için
karaciğer, kas ve diğer hücreleri uyarır. Glikozun bir kısmı, kas ve
karaciğerde depolanır. İhtiyacından fazla enerji tüketimi durumunda
vücut, bir kısım glikozu vücut yağına çevirir. O nedenle tatlılardan
uzak durmakta yarar vardır. Yenilecekse de, tatlıların tüketim sıklığına
ve miktarına dikkat etmek, ağır ve şerbetli tatlılar yerine; sütlü ve
meyveli tatlıları tercih etmek daha sağlıklı olacaktır. Hatta enerji
alımını sınırlandırmak ve kan şekerindeki dalgalanmalara engel olmak
adına tatlı yapımında yapay tatlandırıcılar kullanılabilir.
Posalı yani lifli besinlerin tüketimi artırılmalıdır. Posalı
besinler kan şekerini, kan basıncını (tansiyonu) ve kan kolesterolünü
istenilen seviyede tutmaya yardımcı olurlar. Midede, su ile birlikte
şişerler; tokluk, doygunluk hissi sağlarlar. Ayrıca dışkılama miktarını
ve sıklığını artırırlar. Kabızlık ve kalın bağırsak kanserinden koruyucu
etkileri mevcuttur. Bu yüzden haftada 2 kere kurubaklagil yemeği
yenilmelidir. Ayrıca beyaz ekmek yerine esmer ekmek, pirinç yerine
bulgur tercih etmekte yarar vardır. Pirinç, makarna, erişte ve unun
kepekli alternatifleri mevcuttur. Kepekli tahılları tercih etmek daha
sağlıklı olacaktır. Sebze ve meyveler de posa içermektedir. Ancak
posaları kabuk ve kabuğa yakın yerlerde bulunduğu için, soyulmadan
yenilebilenleri iyi bir şekilde yıkadıktan sonra kabukları ile tüketmek
önerilmektedir.
Posanın vücutta etkili olabilmesi için mutlaka su ve sulu
besinler ile birlikte alınması önerilmektedir. Suyun; alınan besinlerin
sindiriminden, metabolik atıkların dışarı atılmasına kadar her aşamada
çok önemli görevleri vardır.
Bu önerilere ilave olarak mutlaka egzersiz yapılmalıdır.
Dünya Sağlık Örgütü en çok tempolu yürümeyi önermektedir. Bisiklete
binme, yüzme, tenis, dans, aerobik ve jimnastik tarzı kalbi yormayacak
tarzda sporlar da yapılabilir. Amaç; metabolizma hızını düşürmemek, kilo
verirken bir noktada ağırlığın sabit kalmasını önlemek, verilen
kiloların kalıcı olmasını sağlamaktır. Sonuçta spora ayrılacak 45 dakika
günün sadece %3’üdür. Egzersiz yapmaya zaman bulamadım sözü mazeret
olarak kabul edilmemelidir. Sonuç olarak; obezitenin tedavisinde tek
başına diyet tedavisi yeterli olmamakta, beraberinde egzersiz programı
ve yaşam tarzı değişikliği de gerekmektedir. Bu bağlamda kısa
mesafelerde taşıt kullanılmaması, alışverişe tok karına çıkılması, her
lokmadan sonra çatal ve kaşığın tabağa bırakılması, tabakta yemek
bırakmanın alışkanlık haline getirilmesi gibi davranış değişiklikleri
hayata geçirilmelidir.
Zayıflama programlarının, kişinin (yaş, cinsiyet, boy
uzunluğu, vücut ağırlığı, fiziksel aktivite düzeyi, beslenme
alışkanlıkları vb.) özelliklerine göre enerji ve besin öğesi içermesi;
yeterli ve dengeli beslenme alışkanlığı kazandırabilmesi ve yavaş (0,5 -
1 kg / hafta) ağırlık kaybı ile bireyin yeni beslenme programını yaşam
tarzı haline getirmesini sağlayabilmesi gerekir. Unutulmamalıdır ki;
ayda 6 kg üzerinde ağırlık kaybı metabolik olarak başka sağlık
problemlerine zemin hazırlamaktadır. Sabırlı olmak şarttır. Kişi,
seneler içerisinde aldığı kiloları birkaç haftada vermeye
çalışmamalıdır. Bu uğurda aç karına greyfurt veya limon suyu içmenin,
kabak çekirdeği yemenin, sürekli maden suyu içmenin, yosun
tabletlerinden, kekik sularından ve form çaylarından medet ummanın
hiçbir bilimsel dayanağı olmadığı gibi; faydadan çok zarar verdiği
aşikardır.